25 Nisan 2010 Pazar

Süper Anne Sendromu


Bir bebek insanın hayatına neler getirebilir?

Bebek beklerken herkes gibi ben de bunu soruyordum kendime. En çok da beni nasıl etkileyecek bebek onu merak ediyordum. Annelik beni nasıl bir dönüşüme uğratacak bilmiyordum. Şu an biliyorum , gördüğüm kadarını yazayım.


Şu 6 ayın sonunda;


Kesinlikle daha bencilim. Kendimi önceden hiç düşünmüyormuşum, ayıp olmasın kalpler kırılmasın diye alttan alıyormuşum şu an farkediyorum. Açıkçası şu saatten sonra önce bebek , sonra ben, daha da kralı gelse tanımam.

Kesinlikle daha pratiğim. Hem bebeğe bakıp , hem yemek yapıp, hem misafir ağırlayıp hem saçıma fön çekip hem, hem.. li bir hayat yaşıyorum, combolardan combo beğeniyorum.

Kesinlikle daha umursamazım. Önceden kafama taktığım , dert edindiğim hiç kimsenin ve hiç birşeyin zerre değeri yok gözümde. Hani diyebilirim ki, onları dert eden kimdi tanıyamıyorum kendimi.

Kesinlikle daha çok dua ediyorum, daha çok şükrediyorum.

Kesinlikle daha güçlüyüm.

Kesinlikle hayat bana daha şakacı davranıyor, hayatım daha bir sit- com tadında.

Kesinlikle daha tedbirliyim.

Kesinlikle daha az yoruluyorum.

Kesinlikle daha az kıskancım, hatta valla umrumda değil .


Bir de, hepsinden öte üzerimdeki etiketin ağırlığını sırtımda hissediyorum. Ben onun annesiyim artık. Onun annesinin gurur duyabileceği, örnek alabileceği , ona yol açabilecek biri olmasını istiyorum. Kendimin en iyi versiyonu olabilmeyi sadece onun için istiyorum.


24 Nisan 2010 Cumartesi

Büyük Topkek Prodüksiyonu


- Küçük çekirgenin ilk 23 Nisan'ını gayet kendi keyfimizi yaparak geçirdik. Dışarıda kahvaltı ettik sonra da sitenin yollarında çimlerde filan gezindik. O da arabasından bize baktı ve mızıldandı. Açıkçası 23 Nisan'ı anladığını hiç zannetmiyorum. Bir ara çocuk parkına götürdük ve daha doğru düzgüün oturamadığı halde salıncakta sallamaya ve kaydıraktan kaydırmaya çalıştık . Biz bayağı eğleniyorduk ki diğer velilerin garipseyen bakışlarıyla titreyip kendimize geldik ve evimize döndük. Tüm bu yaptıklarımızın intikamını bebeğimiz akşam onu yıkarken üzerimize işeyerek aldı. Neşe doluyor insan olduk.

- Saçlarımı evde boyamaya kalkıştım, öyle mantar oldu ki o kadar olur. Bu işin marketten alınan 8 TL lik boyayla olamayacağını ve kuaförlerin bir varoluş amacı olduğunu tahmin edebilmeliydim.

- Kek pasta yapıp duruyorum ve üstteki resim de bugün yaptığım kakaolu fındıklı muffinlerin fotosu. Fotoğrafı çekerken özenle yerleştirdiğim muffinlere ve çiçeğe ve kek kabına dikkatinizi çekerim, bence büyük bir prodüksiyon gerçekleştirmiş oldum. Ben bunları yapıp fotosunu çekerken kocam da karısını gözlerinin önünde bir Derya Baykal'a dönüşmesini dehşetle seyretti.

- Doğumdan beri hala regl olmadım, huylanıyorum, arkayı dörtlemeyelim şimdi durduk yere?

- Tartıyı sakladılar benden artık tartılmayacağım. Obsesyon böyle bir şeymiş bunu da deneyimlemiş oldum.

- Bu aralar sokaktaki her kadın benden güzel.

- Enerjimi çeken insanlar var, enerji yükleyen insanlar var. Enerji çeken insanları üzerime kondurmadan kovalamaya çalışıyorum.

-Onu bunu bırakın da bu Lost iyice saçmaladı yaa.

Sevgiler...

19 Nisan 2010 Pazartesi

Über Tarçınlı Limonlu Kekerotti


Tarifimiz şöyle sevgi kelebeklerim;
Limonlu Sinangil Unu alın. Üzerindeki tarife göre kek karışımınızı hazırlayın .İçine bol bol tarçın serpin. Bir de evde ceviz vardı ben içine kırdım onları attım, siz de ne istiyosanız atın. İşte über bir kek, Starbucks'ta dilimi 5 TL'ye satın istiyosanız sonra keyfiniz bilir. Ben yedim. Tabii, saat 18:00 oldu, bu saatten sonra yiyemiyorum , yediğim kadardı işte artık bakacağım sadece. İrade , irade, hıss, hıss...

Bir de buradan Sayın Sinangil Unları Pazarlama Departmanına sesleniyorum, reklamsa alın buyrun reklam, diğer blogculara gönderdiğiniz bedava un setlerinden ben de istiyorum kardeşim. Ne yani reklam değil mi derdiniz? Göndermezseniz limonlu kek karnımı ağrıttı yazıcam ona göre, uyarıyorum.

Alın fotosu da yukarıda . İsteyene yaparım aynından 20 TL'nizi de alırım. Şaka şaka..Belki de değil..Bilmiyorum.

18 Nisan 2010 Pazar

Hafta Sonumun Enleri


En komik olmayanı= İ- phone'un yüklediği programla dünya plajlarını dikizlediğini kahkalarla anlatan götoş koca

En güzel esprisi = - Nette misin? - Hayır koltuktayım...

En uslu bebeği = Kesinlikle benimki değil.

En sportif insanı = Kesinlikle ben değilim.


Bu vurucu girişin ardından, hafta sonumuzu özetlemem gerekirse, Cuma dışarıda arkadaşlarla yemek yedik , Cumartesi misafirliğe gittik, bu gün de bize insanlar geldi. Sevimli oğlumun tanımadığı insanların suratına önce acılı bir şekilde dudaklarına bükerek bakma ve sonra da bağıra çağıra ağlama gibi bir huyu ortaya çıktı. Bu arada bebek onları sevmeyince insanlarda bir bozulma hasıl oluyor. Hatta bebeğin bakıp ağladığı arkadaşlardan biri 4 ay sonra baba olacağı için diyebilirim ki inat etti ve bebek gülene kadar başında maymunlaştı.

Bebek bekleyen arkadaşlara misafirliğe gidince düşündüm de hamilelik bebeği büyütmekten daha zor geldi bana yav. Kilo alıyosun, başına gelecekleri bilmiyosun, her şeyi askıya alıyosun ve bekliyosun, bekliyosun. Halbuki çocuk doğduktan sonra negzel, bir süre tuvalete gitmeye bile fırsat bulamıyosun, düşünmeyi bırak. Nerde hareket orada bereket .

3 gündür spora gitmiyorum. Hatta niye 3 yazdım anlamadım şimdi kendime bile yalan mı söylüyorum neyim 4 gündür spora gitmiyorum. Ama yarın kesin gidicem . Hatta ilk aldığımda dizlerimden yukarı çıkmayan pantalona sığıp da cts dışarı çıkınca daha da gaza geldim, fak yu kilolar, hahahhaha

Bu hafta sonu bir şey daha farkettim evli ama henüz çocuk sahibi olmamış çiftler, bebeklileri denek hayvanı misali inceliyorlar. Hatta güya çaktırmayıp korku dolu gözlerle soru filan soruyorlar, işte efendim " Geceleri uyuyor mu?" " Bebek arabasını pahalıya mı aldınız?" "Doğum sonrası kilolar kolay veriliyor mu?" He bebeğim he, geçin köprüden bak bu taraf çok hoş çok güzel :)

Neyse hafta sonu bitti ya. Çalışırken çok üzgün olurdum mesel ben şu saatler, pazar akşamları . Ama şincik ; ipimle kuşağım açıkçası..

Yarın , size limonlu tarçınlı kek yapacağım hemi de esmer şekerli ama hepsini ben yiyeceğim hahaytt. Tarifini merak edenler yarın uğrayabilir. Merk etmeyenlere de bir şeler düşünürüz artık.


15 Nisan 2010 Perşembe

Doğum Günü Çılgın Parti


Akşam bir doğum gününe gidiyorum. 30'una giriyor en samimi arkadaşlarımdan biri. Evde pasta kesip sonra bir şeyler içmeye çıkalım diyorlar. 30'umuza geldiğimiz halde şu evde pasta kesme aksiyonundan vazgeçememe sebebimizi anlayamıyorum.

Yani yıllarca Sex and the City'i beraber seyretmedik mi kanka ? Yakışıyor mu evlenip çoluk çocuğa karışmış şu halimize kıromançi ev pastaları ve yanında kola. Zero bile değil ve hatta iki buçuk litrelik ?

Dışarı çıkıp eğlenelim anlayışına da bir yerlerde bir şeyler oluyor herhalde insanların. Tam olarak 25 ile 30 arası bir yerde oluyor bu hatta. Şimdi benim anlayışım bir egeli olarak aynıdır ; içki, kalabalık ya da tenha bir mekan , içki, balık , içki, dans ya da saz söz ve içki. Bir tek piyasa mekanları sevmem, 18 yaşımda da bu böyleydi. Herkes birbirine bakıyorsa bir ortamda nefes alamam, boğulurum.

Neyse ne diyodum, he bu dandirik samimi arkadaşım dedi ki, Ümit Besen'e gidelim mi, içki - yemek 80 TL'ymiş dedi. Çok net bir biçimde 80 TL'yi sokağa atmayı tercih edeceğimi söyledim. Cumartesi'ye plan yapıyoruz, isterseniz gelin dedi.

Şimdi bu noktada bana şey oluyor, bilmiyorum size de oluyor mu; hayır dedim ya..Çok eğlenecekler diye kıllanıyorum. Kendimi ikna etmeye çalışıyorum ya da o akşam yapacak başka bir iş bulmaya kendime. Resmen rahatsız oluyorum o plana.

Halbuki Ümit Besen ya naalakası var benle? Off galiba gidicem sanırım, sırf çok eğlenecekler sıkıntısı yaşamamak için.

Bir de ben doğum günlerinde hediye almam. Yani bu huyumu garipseyen çok insan vardır eminim. Bana hediye alsalar bile almam, çünkü bana aldıkları hediyeleri nasıl aldıklarını biliyorum. Bir AVM'ye gidip, en ucuzu hangisi, en pahalı gibi durup da olmayanı hangisi diye diye bir şey beğeniyorlar, bir yandan da kendi zevklerine göre aldıkları için aldıkları bir işe yaramıyor ve bir köşeye atılıyor.

He , eskiden kitap alırdım baktım benden başka kitap okuyan adam yok çevremde. Çok ciddiyim benim böyle sığ bi çevrem var demek ki. Ciddi değilim be espri yaptım.

Tabii hiçbir şey almıyor değilim. Ya içki alıyorum ya çikolata.Ya da çukulata. Hem para harcamamış cimri diyemiyorlar, hem de bana da ikram ediyorlar, hahayt.

Bu arada benim canım mı sıkılmış bugün noolmuş bu nasıl bir analiz kıçındırık doğum günü için anlamadım.

Gidiyim bebeğe armut alıyım rendeliyim yediriyim kafam dağılsın. Al işte benim çapım bu.

13 Nisan 2010 Salı

Anne Sana No'oldu Ya?


Bu torun sevgisi çok garip bir şeymiş dağ gibi karizmatik annemi bile duygusala bağlayabilirmiş a dostlar.

Açıkçası bebek doğmadan önce herkesten duyuyordum aman da torun sevgisi çok farklı çok farklı diye. Hatta kendi kendime diyordum ki ne farklı olabilir, mantık çerçevesine dönün! Benim annemi tanımıyor almak gerekir, bir duygusal zayıflık emaresi görmek için kendisinden.

30 yıllık yönetici, 60'ında hala çalışan bir kadın benim annem. Erkek gibi de kadındır, hiç öyle "Oyy kınalı yapıncağıımm, tombul kuşummm" diye sevdiğini bilmem. Annelerle kız çocukları arasında olan o eleştirilere doyamama durumu bizde de vardır. Uzun okul aralarından sonra eve döndüğümde genelde "Ne çok özlemişim" değil, "Hımm kilo mu aldın biraz" ya da "Bu saç sana olmamış" gibi şeyleri duyardım. He, yanlış anlaşılmasın, kendimde pek kolay duygusallaşabilen bir insan değilimdir, annemin bu halinden de memnun olmadığım söylenemez. Alıştım yani kendisinden bir şikayetim ya da başka bir beklentim de yok.

Gelin görün ki kadınaa bir şeyler oldu. Benim tosun oğlum buna naptıysa, kadın hayatım boyunca görmediğim duygusal tepkimeler veriyor. Herşey doğumdan sonra 20 gün bizimle kalmasıyla başladı. Aman Allahım o ne şevkat, o ne koruyucu kanatlar. Bit kadar yüzü gözü belli olmayan bebeğe sarılıp sarılıp agu gugu yapmalar. O agu gugu yapıştaki ses tonunu ben hayatımda duymadım ulen!

Sonra İzmir'den her arayışta bebeği sormalar, bebeğin sesini duymak istemeler ( konuşamadığını defalarca söyledim, aklın yoluna davet bettim aama anlamadı..) , sonracııma , fotoğraf gönder diye ısrar etmeler, bir de üstüne her arayışında "Aç mı çocuk? aç mı bırakıyosun? Acıkmıştır biberon ver" gibi garip tavırlar...

Beni şoke eden olay ise dün yaşandı. Aradım dedim ki, "Ben Roma'ya gidicem 2 günlüğüne, bebekle bakıcıyı da sana bırakıyım mı?" Normal şartlar altındaki bir annemin buna vereceği cevap uzuun ve şuh bir kahkahanın ardından gelen alaylı "Çok biliyosun sen..Başka?" gibi birşeyleri olmalıydı.

Peki ne dedi ?

"AaA, tabii, ben de gelirim ya da siz getirin, farketmez , izin de alırım üç gün, aa negzel olur, yok babaannesine bırakma canım ne gerek var..."

Anne sana nooldu?

Aslında tm yazdıklarımı unutun şu fotoya bakın. Benle böyle poz çektirdin mi ömründe kadın? Tek istediğin torun muydu?

Ühü ühü...

12 Nisan 2010 Pazartesi

İzdivaç Programı


İzdivaç programına seyirci olarak gitsek diyorum...Bebek, ben ve bakıcı abla. Otursak, yorum yapmak için mikrofonu kovalasak. İyi kötü para da veriyorlarmış günlük. Mikrofon bana gelirse önce Esra'ya iki iltifat. Sonra sahnede talibini arayan kadını eleştiririm, paracı buuu paragöz buuu diye.

Bir yandan bebek sevimliliklerini arka arkaya yaptıkça kamera bizi zoomlasa. Bebek kahkaha atsın diye gıdık, dudakları büzüştürsün diye çimdik...

Bakıcı ablaya çıkarsa bir talip, bedavadan türk vatandaşlığı, daha ne ister ?

İlgi odağı olmak, bir şey olmak. Hepimizin istediği bu değil mi? Şu an ekrandaki bu insancıkların istediği de bu değil mi? O stüdyoda olup hepsine gerçekleri anlatmak isterdim. O kadar kolay değil yalnızlıktan kurtulmak, televizyona çıkmaktan bile daha zor hatta, demek isterdim.

İzdivaç programına beni çıkarsalar. Koca arayan kadınların, karı arayan kocaların arasına. Elime mikrofonu verseler.

Onlara büyüynce hiç evlenmeyeceğim diyen küçük bir kızın düğün gecesini anlatsam...

11 Nisan 2010 Pazar

Up , Animasyon Deyip Geçme !


Animasyonları büyük beklentilerle izlemem. Pek öyle "Shrek ne kadar tatlı di miiğ " kızlarından değilimdir. Hatta biraz katı bir genelleme olacak ama "çizgi film" ler çocukluk yıllarında çocukluk anılarında kalmalı diye düşünürüm. Eğlencelik filmler evet, etki alanı geniş mi, hayır.

Bu görüşlerimi değiştirebilecek bir film izledim bugün . Sporda vakit geçsin diye Up'ı açtım. Uçan bir ev filan hatırlıyorum fragmanlarından. Pek de merak etmiyorum hatta. Derken..

Up beni ilk 15- 20 dakikası ile yıktı geçti. Spoiler olmasın, bahsetmiyorum konusundan filan. Ama benim kafama yüzlerce soru doldurdu Up.

Çocukken en büyük hayalim neydi diye düşündüm mesela. Peki ne oldu, yapabildim mi? Şimdi en büyük hayalim ne peki? Günlük hayatın illüzyonundan kurtulup ne zaman yapacağım onları ?

Çoğu hayalimi gerçekleştirdim, şanslıyım. Ancak gene de sırada bekleyen uzun bir "to do list" var.

Kim tutuyor ki beni?

Hayallerimi erteleyip erteleyip bir gün hiçbir anlamlarının kalmadığını görmek istemiyorum. Ve silkelenip kendime geliyor, hemen bir plan çıkartıyorum.

Madde 1 - Size söylemiyorum.

Madde 2 - 2010 bitmeden Roma görülecek, planlara şimdiden başlıyorum.

Siz de durmayın yahu, hemen yapılacaklar listenizi hazırlayın.

Ya da Up'ı seyredin önce..

9 Nisan 2010 Cuma

Kısa Kısa

- Katı gıdalara geçmenin verdiği heyecanla oğlanın ağzına bulduğum herşeyi tıkıyordum ki, doktorun ıspanak suyuna batırdığım ekmekler karşısında verdiği tepkiyle titreyip kendime geldim
- Kilo vericem diye düzenli spor yapmaya başlayınca ilk haftalarda kilo vermek yerine aldığınızı biliyor muydunuz ? Bilemiyorum bu ya bir gerçek, ya da spor hocası kilo verdiremediği gibi bir de çok fena kandırdı beni.
- Sokaklarda gezerken bazen takım elbise giymiş saçlar fönlü acele acele yürüyen kadınlar görüyorum. Tekrar çalışsam mı acaba diyorum. 2 Saniye kadar düşünüyorum. Sonra da saçmalama diyorum.
- Yaz geliceksen gel, gelmiyeceksen de gösterip giösterip insanın sinirlerini bozma.
-Peki bu haftasonu Debenhams 'da %70 indirim olduğunu biliyor muydunuz ? Cevahir AVM yakınlarındakilere duyurulur.
- Sadece benim oğlanda mı böyle bilmiyorum ama Aptamil mama kabızlık yapıyor yahu. Mama içirdiğiniz bebeğinizde kabızlık problemi varsa Similac mama tavsiye edebilirim, doktor tavsiyesiyle kullandık kabızlık ve gaz problemini çözdü.
İşte öyle böyle..

Hedefim Bikini, Düşmanım Eti Browni!


Gene eften püften bir konuyla karşınızdayım. Rejim yaparken en büyük düşman irademizdir derler ama daha da büyük düşmanlar var arkadaşlar. Buyrun listeliyorum;


- Eti Browni İntense. Yiyince üç- dört tane yeniyor adedi de 400 kalori mi ne. Allah belasını versin.

- Magnum'un aynı kutuda 6'lı olan Magnum minisi. Direkt popoya yağ aktarıyormuş.

- Carte Dor mu ne pasta şeklindeki dondurma. Tadına gerek yok, tipi yeterine iştah açıcı.

- Karışık kuruyemiş. Kola. Patlamış mısır. Tv karşısında dizi başlayınca bunları yemeye başlayın, dizi bitince en az 1 kg daha ağırsınız.

- Bol yağlı iskender. Bir irade sınavı.

- Nutellalı tereyağlı ekmek.


Daha aklıma gelmeyen bir sürü şey var tabii. Şimdilik mücadelemi bunlarla sürdürüyorum. Du bakali nolcek.

7 Nisan 2010 Çarşamba

Her Bahar Aynı Hikayee

bahar aylarında herkeslere aynı şey oluyor mu bilmiyorum. Ama benim fena halde yenilenesim, modifiye olasım filan geliyor. Yüzeyselliğin bile en yüzeyinde yüzerek yenilenme planımı beyan ediyorum;
Kilolar gidecek, saçlar boyatılacak , spora gidilecek , düzenli cilt bakımı yapılacak, küçük beden kıyafetler alınacak...
Peki bahar gelince en akademisyeninden en tikisine, en çıtırından en teyzesine tüm kadınlar olarak biz, neden hep aynı şeyleri istiyoruz? Neden yenilenmek demek fiziksel olarak bir kalıba uymak demek? .Neden hepimizin içinde bir beş kilo zayıf, sarışın ya da ne bileyim sokakta gördüğümüz birilerine benzemek isteyen bir kadın var?
Ben artık kendi gerçeğimi kabul ettim, bunları istiyorum işte.
ne bileyim bir hafiflik geldi üzerime gerçeğimle barışınca, bir prototipe uyunca. Kendimi inkar edemiyorum.
Gidip bir Cosmo alayım da okuyayım bari beni o paklar :)

Bebek Yemekleri


Doğurmadan önce bebekli kadınların devamlı bebek konuşmasından sıkılır , ne kadar sıradan bir hayatları var diye düşünürdüm. Bit kadar bebekten bu kadar bahsetmenin alemi ne derdim. Hatta bana ne ya bebeğinden de senden de derdim içimden.

İşte buldum belamı. Bebek doğduğundan beri benim için hayatta sadece bebekler , bebekli aileler, bebek ve çocuk gelişim kitapları ve bebek ve çocuk mağazaları var. Buldımcuk anne pozlarım ne kadar devam eder bilmiyorum ama tek bildiğim aklı olan yatırımcı anne- bebek sektörüne el atar. Zira alışverişe başlayınca kendimi durduruamıyorum, ki güya alışverişi ve müsrifliği hiç sevmem.

Neyse, 5. ayda katı gıdalara başlıyor bebekler, özellikle bizimki gibi mama takviyesi almak zorunda kalan bebekler. Bu nedenle son haftalarım bebek yemeği tarifleri araştırmak, katı gıdaya geçerken annelerin nette yazdıklarını okumak ve marketlerden her çıktığımda kavanoz mama ve tahıl muhallebi karışımları almakla geçti. hatta marketlerde bebek maması alma olayını öyle abarttım ki, sanırım bir kısmını ben yemek zorunda kalacağım.

Araştırmalarım sonucunda ( ki sadece beni bağlayan araştırmalardır bunlar) şu sonuçlara vardım ;

- Bebeğin kilo alımı yeterli olsa bile 5. aydan sonra az az tattırmalara başlanmalı ki bebek yutmayı ve tat kavramını geliştirsin

- Bir gıdayı ilk verdiğiniz gün ondan az verin ve başka değişik bir şey vermeyin ki alerjisi varsa farkedilebilsin.

- Verdiğiniz ek gıdanın kıvamı mutlaka çiğnemeden sadece yutkunarak ve emerek yutulacak kıvamda olmalı.

- Verdiğiniz ek gıda da hafifte olsa pütürler olmalı ki, ilerde yutkunmakta zorluk geliştirmesin.

- Bir de yasaklı yiyecekler var, ilk yıl için aklıma gelenler ; tropik yiyecekler, süt, şeker, tuz..


Peki ne vereceğiz bu bebeklere ?


İlk tavsiye edilenler ; yoğurt, cam rendede elma püresi, patates, havuç haşlamasının püre haline getirilmişi ( tabii çok sulu bir püre) gibi gıdalar. Burada önemli tartışma konularından biri kavanoz püreler ve mamalar mı, yoksa evde hazırlanan ezme - püreler mi sağlıklı sorunsalı?

Bazıları evde hazırlanan meyve pürelerinin , mayalanan yoğurtların bakteri ve mikrop barındıracağını, özellikle sebzelerdeki tarım ilaçlarından dolayı evde bebek için sağlıklı gıda hazırlamanın zorluğundan bahsediyor. Bazıları da hazır mamaların koruyucu maddeler nedeniyle zararlı olacağından...

Peki ben ne yapıyorum?

Hem cam rende aldım, hem de koruyucu madde eklenmemiştir etiketli hazır meyve sebze pürelerinden. Bir gün elma rendelersem, bir gün de hazır karışım veriyorum. En orta yol bu gibi göründü bana.

Bakalım, şu günler geçse, şu bebek büyüse... Şöyle bir dürüm sardırıp yedirsem mesela..Daha çok var di mi?

6 Nisan 2010 Salı

Emzirmek : Duygusal Göbekbağı


Doğumdan önce en çok kafama takılan sorulardan biriydi ; "Nasıl emzireceğim?"

Hamilelik halinden kurtulup normal insan formatına dönmeme engeldi gözümde emzirmek. Göğüsler sarkar mı? Nasıl elalemin içerisinde emzireceğim? Hem hiç estetik bir görüntü de değil... Bir de emzirirken ya daha fazla kilo alırsam, rejim yapamam ki... Bu düşüncelerin arasında kendimi avutuyordum, altı üstü 6 ay emziririm olur biter diye.

Şu an da bebeğim 5 aylık. Gittikçe memeden uzaklaşıyor , gittikçe sütüm daha az geliyor. Ek mamaya ve katı gıdalara geçtik. Herşey 3. ayında sadece 500 gr almasıyla başladı, doktor tavsiyesi, anneanne dırıltısı, etraftan burnunu sokanlar derken ben de iyice inandım sütümün yetmediğine.

Yardımcımız ben yokken mamayı dayayıp duruyor zaten. Bebek "mırık.." dese açtır bu aç oluyor herkes. Biberonu görünce sevinç nidaları atıyor, meyva ezmelerini kaşıkladıkça yüzünde güller açıyor benim hain evladımın.

Ben nasıl mı hissediyorum ?

Terkedilmiş hissediyorum. Biberonu delice kıskanıyorum. Ona mama hazırlayıp veren herkesin yerime geçmeye çalıştığını düşünüyorum. Bebeğin kolumun altına sığınıp emmesi nimet gibi geliyor artık. Bunun bitecek olması, bir gün büyüyecek olması ise korkutuyor, ağlamak istiyorum. kadınlar emzirmeyi kesince nasıl toparlanıyorlar, üzülmüyorlar mı bunu düşünüyorum son günlerde.

Ve bu hissettiklerimi bana deli demesinler diye çevremdeki kimseye söyleyemiyorum.

5 Nisan 2010 Pazartesi

Spor Salonu Halleri




Bugün spor salonunda 1buçuk saatim geçti. Evet bibuçuk saat, yazması kolay. Ayıptır söylemesi her yerimden ter aktı, anam ağladı ve de tüm kaslarım isyan bayrağını çekti. Olsun, son 1 ayda 4 kg vermenin gazıyla, spor salonuna her gün gitmeye karar verdim. Haftada 1-2 kez gidince bile işe yarıyorsa her gün spor yaparsam benim bu hızla Çağla Şıkel olmam gerekir 2 aya kalmadan. Değil mi? Lütfen...


Neyse, sporda her zamankinden daha fazla kadın vardı. çünkü biliyorsunuz havalar ısındı ve tüm kadın kısmının aklına rejime girmek aynı anda geldi. Her bahar başı aynı ritüeli hemcinslerimle yaşıyoruz sanırım, bakalım aynı yüzleri ne sıklıkla göreceğim, ya da beni ne sıklıkla görecekler .


Şimdi bu spor salonlarında benim anladığım bir jargon var. Kendinden zayıf ve güzel vücutlu olanla konuşmuyorsun. Senden şişman ya da seninle aynı olanla hemen muhabbeti koyuyorsun. Böylece spor salonunun kendine özgü sosyal ortamı oluşuyor . Benimle herkes konuşuyor mesela, zayıf bir kızcağız var, kimse selam bile vermiyor.


Sonracıma, edilen muhabbetlerde herkesin kilosunun bir sebebi var. Çocuk yaptım, hastalık geçirdim, stresliydim, çalışma hayatı filan gibi. Kimse de demiyor, çok yiyorum uleeen, tatlıya çukuya böreğe mantıya doyamıyorum diye.


Bir de herkes bir alete, mesela koşu bandına ilk çıktığında, herkesin ona baktığını zannediyor ve acayip kasılıyor. Buradan onlara seslenmek istiyorum, kasılmayın sadece ben bakıyorum, o da zaman geçsin diye.


Bir de acı gerçek, spor salonunda vakit geçmiyor, ki bizim siteninkinde tv bile yok. Telefonumu kurcalayıp duruyorum ben de, yoksa bir bant üzerinde yürüyüp yürüyüp hiç bir yere varamamak çok sinir bozucu!


2 Nisan 2010 Cuma

İşte Böyle Kilo Verilir Bebeğim!


Yihuuuuu!

Heheheyytt!

Hobareyyyoo!

ve bilumum sevinç efektleri... Rejime başladığım 3 Mart'ın üzerinden bugün itibariyle 1 ay geçmiş oluyor. Bu bir ayın içerisinde açıkçası yediklerime doğru düzgün dikkat edemedim. Hele ki eti Browni İntense mi ne Allahın cezası bir şey çıkmış, o beni mahvetti. Bir de spora programladığım gibi her gün gidemedim. İki haftamız bebişkonun hastalığıyla geçti zaten, başka bir şey düşnemedim bile.

Bunlara rağmen, kesinlikle saat 18:00'dan sonra yemek yemedim. Yürüyüş yapmaya çalıştım ve arada bir spora kaçtım . Bol bol su içtim. Ve tatlı öğleden sonra yemedim.

Ve sonuç..4 kg gitmiş 1 ayda!!

Yupiteyteyteeeyyyy!

Önümüzdeki aya söz veriyorum kendime, daha fazla spora gidip, daha düzenli beslenip gene en az 4 kg vereceğim.

Neyse, onu bunu bırakın da , gerçekten 4 kg ya, az değil yani?