14 Aralık 2011 Çarşamba

2 Yaş Ergeni


Bazen bağırıyor, bağırıyor, kızıyor ve vuruyor.

Bazen ben de ona bağırıyorum. En çok da beni korkuttuğu zaman. Mesela koltuğun üzerine çıkıp zıplarken düşecek gibi olduğunda, ya da araç koltuğunun kemerini açmayı başarıp kapının mandalına saldırdığında...

Bazen küstüm diyip bir köşeye çekiliyor. Kollarını kavuşturup pis pis bakıyor. Hani kapısını çarpıp gidebileceği bir odası olsa ve bangır bangır radiohead dinlese neredeyse 10-15 sene önceki benim ergenlik triplerim.

Bazen telefonu elime verip, konuş konuş diyor, ya da sen burada otur sakın kalkma diye bir yere oturtuyor beni. Sonra koşup çatal bıçak rafına saldırıyor, veya buzdolabına. Plan yapıyor beni oyalayıp isteklerine kavuşacak aklınca.

Bazen de ben evden çıkarken yüzünde zoraki bir gülümseme bay bay yapıyor. Hatta bazen hiç bakmıyor bile. Hani ağlasa daha iyi olurdu bakışlarından.

Bazen inanamıyorum. Zaman ne kadar hızlı geçiyor, hiçbir şey statik değil, anlayamıyorum.

10 Aralık 2011 Cumartesi

Bu Aralar...

Bu aralar sanki çok para harcıyorum .burcuma uygun değil, ben bir oğlak'ım ya da oğlağım, kafama takıyorum. Kendime düşmek istioyrum, hep başkaları dikkatimi dağıtıyor.

Bu aralar sanki çok düşünüyorum. Bazen akşamları uykum kaçıyor. Düşün taşın büyüdüm artık diyorum.

Bir de bu aralar biraz fazla cesaretliyim. Bir bildiğim mi var bilmiyorum, cahil cesareti değil , sanmıyorum .

Bu aralar iyi aralar. Bazen bir film izler gibi gözümün gördüğüne bakıyorum çıt çıkarmadan. Anın içerisinde , şükrediyorum . Biliyorum, şükür besliyor hayatı.
Aç bırakmıyorum.

9 Aralık 2011 Cuma

Geçen Hafta Sonu

Geçen Hafta sonu gayet neşeli bir şekilde giyindik, süslendik, tosunu koltuğuna bağladık ve arabamıza binerek tıngır mıngır yola çıktık. Trafiğin berbatlığı ve havanın soğukluğuna aldırmadan hafta sonu keyfi için plan yapmaya başladık. Biz derken Kocam ve ben yani, tosun araba camından boş boş bakmakla meşguldü.

Neyse efendim, yemek mi yesek, alışveriş mi yapsak, uzun zamandır uğramamız gereken arkadaşlara uğrayalım mı, amannn boşver derken , arka koltuktan, yani nasıl tarif etsem "Böghhhh" diye bir ses geldi . Yerimde fırlayıp arka koltuğa , tosuna bakınca kendi kusmuğu içerisinde oturduğunu ve korku dolu gözlerle bana baktığını gördüm.

Trafikte sağa çekip durduk, arka koltuğa geçtim. Ama ikimizde o derece panik olduk ki, trafikte ilerleyemiyoruz, Eren dakika başına dolu dolu kusuyor, bebek koltuğuna bağlı ve eğilemiyor. Koltuk, üstü başı, ben de aynı şekilde kusmuk içindeyiz. Ne bir torba, ne bir peçete hiç bi şey yok yanımızda. Çocukcağız elime kusuyor, öyle kalıyorum.

Neyse , Allah yardım etti eve döndük. Eren'i bir güzel yıkadık. Yağsız bir tost yaptım , yedi. Günün geri kalanı sakin geçti ama bu da bana ders oldu. Arabaya artık acilinden bir kusmuk seti koyacağım.

Her rezilliğin üzerine, bir kocam eve gelince açım diye tutturdu , tabii o başka bir neşe konusu.

Uff ne kusmuk yazı oldu bu. Neyse ,idare edin artık yazasım geldi.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Patronlar Neden Somurtur ?

Altında çalıştığım tüm müdür ve patronları hayatım boyunca çok acımasız ve anlayışsız buldum. Sanıyorum ki hepsinin arkasından konuştum. Hep haksızlığa uğradığımı ve anlaşılmadığımı düşündüm.
Ve kimbilir kaç kere kendi kendime söz verdim, bir gün yöneticisi olunca birilerinin öyle anlayışlı, öyle iyi niyetli olacaktım ki..

Gördüm gene büyük konuşmanın nimetlerini işte ! Ol bakalım anlayışlı sevecen patron , takan var mı seni. Bir gün işe git bakalım saç baş dağınık, konuşmana fırsat vermeden nasıl devriliyor gözler. Elemanlara "canım"lı "cicim"li konuş bakalım kim eleman kim patron unutuyor musun gün bitmeden.

Vay anasını sayın seyirciler.

Haklıymış o beyler, hanımlar, kaşlar çatılınca , ses yükselince, yapılan işe dudak bükülünce ancak saygı geliyormuş, işler bitiyormuş.

Daha da empatik patron bitti anacım, kalmadı. Duyurulur.