30 Ekim 2009 Cuma

Doğuma 4 Gün Kala...


Kısa Kısa notlar...


- Oturduğum yerden kalkamıyor, yere düşen hiç birşeyi yerden kaldıramıyor, yatakta sağdan sola dönerken bildiğimiz acı çekiyorum. İstediğim gibi hareket edip acı çekmemek şu an için bir lüks

- Abartısız yarım saatte bir işiyorum .

- Bebek artık içimde kafasına göre takılıyor, sağa sola savruluyor, kendini ordan buraya zıplatıyor ve bazen kafasını tehlikeli bir biçimde aşağıya doğru ittiriyor. Bebek çok çılgınsın ama çarşamba sabaha kadar beklemelisin.

- Ayaklarım iki şekilsiz yastığa benziyor. Nikah yüzüğüm parmağımın birinci boğumuna kadar bile gelmiyor. Ayrıca bir teyzeymişcesine gıdılandım .

- Saçlarım uzun zamandır olmadığı kadar gürleşti ve uzadı ve bir tek tel bile dökülmüyor.

- Hayatımda yemediğim tatlıyı yiyorum. Evde tatlı olmayınca hüzünleniyorum.

- Hayattan tek bir beklentim var.

- Genel anesteziden ürküyorum. Ölürsem kalırsam diye uyutulmadan önce son bir sigara içsem mi diyorum. Bırakalı üç sene olmasına rağmen son bir sigara içmeden ölürsem gözüm açık gider mi diyorum..

- Artık bebekle tanışmak istiyorum.

- Beni görüp " Hehehe son rahat günlerin anan ağlayacak, hayatın değişecek, mahfoldun kızım sen " mealinde konuşan tüm çocuklu karılar . Size tek bir lafım var .. Fak yu , Fak yu and Fak yu !

- Kuruntular ve pimpiriklerle uğraşıp duruyorum. Pozitif düşünce kazanır diyorum, let it be diyorum ve çok uzatmıyorum bu kuruntuları.

- İçinden gelen olursa Çarşamba sabahı bana dua etsin, valla sanıyorum ihtiyacım var.


2 Ekim 2009 Cuma

En Bulaşıcı ve Tehlikeli Mikrop




Domuz gribinin ve bilumum başka bulaşıcı hastalığın dünyayı yokedeceği günü komplo teorisyenleriyle kolkola bekleyeduralım, ben kimsenin pek farkında olmadığı bulaşıcı başka bir mikroptan bahsedeceğim. Çocuklukta kaptığımız bu mikrop , genellikle bize ailemiz tarafından bulaştırılıyor, çoğu zaman tedavisi mümkün olmuyor ve hasarları kalıcı oluyor, gelişmiş ülkelerde artık tedavisine daha rahat ulaşılabiliyor olsa da, bizimkisi gibi gelişmekte olan ülkelerde filan tehlike inanılmaz boyutlarda.


Neden bahsediyor bu manyak diyorsanız, "elalemneder" isimli bu mikropla sizi tanıştırmak isterim, ki siz zaten onu yıllardır tanıyorsunuz. Hepimiz hareketlerimizi bu mikroba göre yönlendiriyoruz, hayatımızı ona göre yaşıyoruz. Kanımıza girdi mi bir daha çıkmayan bu pislik sayesinde, aklımıza gelip de hoşumuza giden her fikri, düşünceyi, yeniliği bir de "elalemneder" filtresinden geçiriyoruz. Herkesin içinde başka biri, dışında başka biri var.


Çıkıp bağırmak istiyorum, ben hiç bir şey demem rahat olun diye ama elalem dediğin sırf benden oluşmuyor. Kendimi çok özgür zannettiğim anlarda bile "şöyle görünmeliyim" " böyle bilinmeliyim" derken yakalıyorum. Bu mikrop bir bulaştı mı sanırım insan bir daha hiç tam olarak iyileşemiyor.


Ben bunun korkunç olduğunu düşündüm, kendim için de bu mikroba karşı biraz da olsa bağışıklık kazanmaya çalışmaktan başka yapacak bir şey gelemdi aklıma. Bu yazıyı okuyanlar, belki siz de en azından mikrobu kapmış olduğunuzu kabul ederek işe başlayabilirsiniz.


He, bir de yapabileceğim şu var, oğlum isterse pijamayla sokağa çıksın, ister sokakta pipisini karıştıran 3 yaşında küçük bir manyak olsun ya da isterse yemeklerden önce tatlı yesin. Elalem ona hiçbir şey demeyecek, lafı olan da gelip bana konuşsun!