13 Eylül 2010 Pazartesi

Tosun'un Bayramı

Bebekle gezdik durduk bu bayram. Akrabaları turladı bizimle, marifetlerini sergiledi. Cadde'de tur attı havalı, havalı. Ben Dükkan Burger'de biraları götürürken arabasından pis pis baktı bana. Ünlü olsaydım bir elimde bira bir elimde bebeğime yedirmeye çalıştığım meyva püresiyle fotomu çekerlerdi kesin .
Sonracııma, Maltepe sahilinde bayram sabahı bomboş bir yerde sabah kahvaltısı yaptı. Son anda arabasına tırmanıp elindeki kaşarı almaya çalışan bir kediden annesi onu kurtardı. Sahilde sabah yürüyüşü yaptı, salıncaklara bindi.
Arkadaş gezmelerine gitti. Onu seven insanlara temkinli yaklaştı. Gene de fazla terslemedi.
Aydos'a pide yemeye gitti. Bildiğimiz kıymalı kaşarlı pideden 2 dilim yedi, kendini aştı. doktor duymasın.
Sitede salıncaklara bindi lömbür lömbür sallandı. Rüzgar esmesine rağmen salıncaktan kalkmak bilmedi.
Oy kullanmak için bizimle tee eski mahalleye geldi, eski arkadaşlarımızı ziyaret etti. Pusulaya parmak bastırmayı bile düşünüyordum ama abartmayalım dedik. Oy verip dönerken yolda yağmura yakalandı, arabaya yetişene kadar sırılsıklam oldu. Islak kedi yavrusu gibi araba koltuğunda otururken korkmasın diye ""a negzel di mi oğluum yağmuuur" filan dedim .Nezaketen gülümsedi.
Kısacası bu tatil ona yaradı, maceradan maceraya koştu. Sıpa ya. Adam oldu.

8 Eylül 2010 Çarşamba

Mışcasına Bayram


Bu bayram öyle bir bayram edin ki tanıyan tanımayan kıskansın. Türkiye'yi ilk defa gören bir Avrupalı'nın her halta şaşıran ve inceleyen çocuksu heyecanıyla yaşayın bu bayramı hatta, sanki ilk defa böyle bi şey görüyormuşsunuz gibi. İkram edilen şekerlere , baklavalara " Ooo ne kadar da otantik ve değişik bir kültür" kafasıyla yaklaşın.


Ziyaret edeceğiniz yaşlı akrabalarınız varsa elinize dökülen o limon kokulu kolonyayı en son ne zaman kokladığınızı hatırlamaya çalışın, ama sakın teyzeleşip kolonyayı kafanıza sürmeyin. Çünkü ele dökülen bir kolonyayı ancak bir teyze ya da amca kafaya sürer ve oh ferahladım valla der.


Sonracıma rejim yapanınız varsa koyun beline gitsin bu bayram yumulun tatlıya gilikoza. Akşam saatleri abartmayın ama , şekeriniz fırlar, sinir yapar.


Bu bayram hiçbir yere gidemiyorsanız, anlatacak havalı bir tatil hikayesi edinemiyorsanız, bunu kendinize dert etmeyin, cebinize kalan hayali paraları düşünün. Bu bayram havalı bir tatile gidiyorsanız da , ilk gününden eşe dosta havasını atmaya başlayın anasını satıyım, boşuna mı gittiniz oralara ? Ben olsam önümüzdeki on gün bayram tatilimi anlatırdım mesela...


Bu bayram telefon açmayı unutmayın yaşlılara. Biliyorsunuz kuş gibi telefon bekliyorlar böyle zamanlarda , acı ama gerçek. Bu arada sevdiğim herkes benden önce gidecekse 90 yaşına kadar yaşamayı istemezdim bea.


Bu bayram İstanbul'da yağmur yağarsa , size yakınlığına göre, Bağdat Caddesi, Nişantaşı, Beşiktaş, İstiklal gibi bir yere gidin. İşte o zamanlar şehir bizim, Yağmurlu Sabahları Sevenler Kulübü üyelerinin oluyor çünkü.


Neyse, ne yaparsanız yapın Pazar günü bayram mayram yok. Cts son. Değerini bilin.


İyi bayramlar.


5 Eylül 2010 Pazar

Alışveriş Listesi

- Kalyon tırnak cilası
- Dar siyah deri mont
- Gri uzun hırka ( çok uzun olmayabilir )
- Saç boyası ( kızılımsı olabilir )
- Light labne peyniri
- Dr Oetker Light Puding
- Meyve şekerli çikolata
- Tırnak törpüsü
- Maydonoz
- Çorap
- Fotograf makinası ( Bu makina olayıyla ilgili yazacağım)

Neyse ya ne gereksiz bi post oldu bu böyle di mi..İdare ediverin belki almanız gereken bi şeyleri hatırlamışsınızdır. En azından..Ne biliyim

3 Eylül 2010 Cuma

Sil Baştan


Bekliyorum.

Hep hissettiğim gibi, şu aralar da kulağım kapıda, yeni bir sayfa açılacak, biliyorum. Hem de adım gibi.

Böyle dönemleri oluyor ya insanın ; durgun suların dalgalanmaya başladığı, geminin güvenli limandan demir aldığı, bitişlerin ve başlangıçların kolkola olduğu.

Elimde değil işte, ben böyle şeyleri hissediyorum.

Heyecan , korku , belirsizlik filan falan. İyi olacak biliyorum, iyi olmak zorunda.

Sabırla bekliyorum.

2 Eylül 2010 Perşembe

Aman Tatil Bitti İyi de Oldu Çogzel Oldu


Geç oldu bayağı, ama yaz tatiline bir sezon kapanışı yapıp İstanbul'a dönebildik sonunda. Eh, tam da zamanında döndük bence yoksa kendimi "kaptırıvecektim" valla. Hehe.

Çeşme, denize inip sohbet cafe de saatlerce oturmak, karides güveç, babamın her akşam yaptığı mangallar, dolapta olmasına rağmen alıp durduğu balıklar, bebeğin kendini balık zannedip denizden çıkmaması, "aayy bu gün çok sıcak" muhabbetleri, rejimi bozup bozup toparlamalar, akşamüstü gezintileri dalyan heykelinin önünde güneşin batışı, Balıkçı Cevat'a çikolatalı sufle yemek için gitmek, Alaçatı ve pis kalabalığı, Ilıca ve takla attıran rüzgarı, bebeğin isilikleriyle olan onurlu ve uzun mücadelem, "Anne bana bi sakızlı kaave yapsannn" cümlesini kurmak, çocukluk arkadaşlarımın hamile karıları, bebekleri vs.. ile tanışmak ve vay anasını zaman ne çabuk geçiyor demek...

Böyle böyle koskoca yaz geçti işte. Üzülüyor muyum? Zerre kadar üzülmüyorum dostlar. Zaten geçmişi kafamdan saniyesinde silerim o başka, ama bir de sonbaharı özledim yahu. Malum Yağmurlu Sabahları Sevenler Kulübü burası. Bir hırka giyelim, geceleri üzerimizi örtelim, duş almadan 2 saat idare edebilelim değil mi ?

Neyse efendim, hoşbulduk:)