19 Mayıs 2010 Çarşamba

Hain Koca


Bu gün tatildi ya ( Hoş bana hergün tatil...) sabah erkenden çıkıp günü değerlendirelim dedik. Önce bebişe yatarak yemek yiyemeyecek kadar danalaştığı için mama masası ve içinde oynasın kafamız rahat olsun diye oyun parkı aldık.

Eve dönüş yolunda caddebostan Cafe Nero'da bi kahve içtik. Bebek de usluydu o da mamasını içti filan. Resimde gördüğünüz üzere ortam huzur doluydu, serçeler tabaklarımızdan yemek yedi, hava sıcaktı, Nero'nun hatırı sayılır miktarda Splenda'sını ve kahverengi şekerini ceplerime doldurdum. Evet çok ayıp ama napıyım .

Neyse , sonra otoparka geldik . Aaa ne görelim. Arabamızın önüne bi adam park etmiş. Migros'a mal getiren bu adamı gitti koca insanı buldu. Ben bebekle arabanın önünde gezinirken bir baktım kocamla adam bağrışa çağrışa geliyor. Adam bayağı hönkürürken koca kişisi adamı medeniyete davet ediyor ezik ezik . Baktım benim temiz yüzlü kocam hayvani adam karşısında sinirinden kıpkırmızı ama bir şey de yapamıyor. Hadi bin arabaya , bebek var dedim. Kimse benim kocama bağıramaz dedim.

Sonra efendim, şeytani zekamla, adamın camında gördüğüm faturaların üzerinde adı yazan şirkette çalıştığını anladım. Adamın plakasını hemen cep telefonuma yazdım. Telefondan nete bağlanıp adamın çalıştığı firmanın telefonunu buldum ve aradım. Şu şu plakalı araç sizin mi dedim. Evet dedi. Başladım saydırmaya. Ne biçim elemanınız var dedim. Yanımızda bebek var kavga çıkardı dedim. Onu dedim bunu dedim. Karşıdaki adam anlıyorum hanımefendi filan diyip kapattı. İlgilenicem konuyla dedi.

Telefonu kapatıp gurur dolu gözlerle kocama baktım. Peki o bana ne dedi ? "Biraz abartmadın mı " dedi allahın cezası. Kıymet bilmez. Nankör. Bu mu şimdi bu üstün başarımın hakettiği karşılık ? Bu mu ?

Bak buraya yazıyorum koca insancığı, bundan sonra önümde seni tepeleseler bir tekme de ben atacağım. Haberin olsun.

18 Mayıs 2010 Salı

Bebeğinizi Nasıl Uyutuyorsunuz?


Bebek 6. ayını bitirdi. Bize her gün yeni bir sürpriz yapıyor. Bazen emeklemeye bazen konuşmaya çalışıyor. Bazen gecede 4 kez uyanıyor bazen deliksiz uyuyor sabaha kadar. Bu çılgınlıklarına alıştım ama son hamlesi hakkaten çalışmadığım yerden geldi.

Bu zamana kadar hep memede uyuyan bu küçük bey şimdi kucakta gezip dolaşıp , hatta hafifçe sallanıp öyle uyumaya başladı. Kafasına mı esti, sinirleri mi bozuldu neden böyle yapıyor bilemiyorum. Tek bildiğim uykusu geldiği halde dertli dertli oturuyor, uykuya direniyor. Onu uyutıyım diye bekliyor ama nasıl? Konuşabilse herşey daha kolay olacak ama..

Şimdi blogu takip eden sevgili anneler, sorum size, bebişcağızlarınızı nasıl uyutuyorsunuz? Ne zaman iyi geceler öpücüğü verip odadan çıkınca uyumaya başlayacak bu tomtom?

Nasıl?

Yoksa hiçbir zaman mı?

17 Mayıs 2010 Pazartesi

Nasıl 20 Kilo Verdim?


Gelen maillerden anladığım kadarıyla hemen hemen hepimizin kilo problemi var. Yazın gelmesiyle iyice göze batan, uyku kaçıran bir problem hem de. Kiloları nasıl verdiğimi yazıyorum yoğun istek üzerine. Metabolizmanızla ilgili bir sorununuz, ya da bir sağlık engeliniz yoksa bence siz de benim gibi kilo verebilirsiniz.


- Kilo vermenin ilk kuralı ; yasak diye bir şey yok. tatlı da kebap da yiyeceksiniz. Sadece abartmadan, insani ölçülerde. Bir dilim pizza yeterli mesela. Bir dilim baklava yeterli yani. Tabak tabak yiyip yarın rejime başlarım diye kendinizi kandırmanın alemi yok.

- Saat 18:00'dan sonra yemek yok ! En geç bu saatte akşam yemeği bitecek. 18:00'den sonra sadece nescafe içtim, çay içtim ya da çok midem kazınırsa bir parça meyva yedim. Bu saate kadar çok yemş bile olsanız, bu saatten sonra yemeyerek kilo veriyorsunuz. Neden mi ? Hiç bir fikrim yok öyle işte.

- Haftada en az 3 gün spor. Hatta sipor sipor sipor . En azından çıkın bir yürüyüş yapın o bile çok farkettirecek. Ya hiçbir şey olmadı hareketlenin azıcık.

,- Tartılmak yok. Her sabah tartılınca kilo vermişseniz fazla yersiniz, kilo almışsanız moraliniz bozulur ve daha fazla yersiniz. Tecrübeyle sabittir. Ayda en fazla bir kere filan tartılın. Tartılmak yerine içine sığamadığınız bir pantalonu deneyebilirsiniz mesela her hafta.

- Günde 8 bardak su. Yüzyılın geyiği olduğunun farkındayım ama o sular içilecek arkadaşlar. Mümkünse sayıyla hem de.

- İstediğiniz her şeyi yiyin, her yemeği yapın ama abartmayın. Aç değilken yemek yemeyin mesela. Doyunca bırakın. Tabağınıza bir kaşık pilav koyun, doymazsanız bir daha alın.

- Tatlılara düşkünseniz benim gibi sağlıklı olanını kendiniz evde yapın. Beyaz şeker, beyaz unla yapılan şerbetli tatlılar, çikolatalı pastalar ve türevleri kilo vermenizin önündeki en büyük engel. Kilo vermeniz için şekeri azaltmalı hatta hayatınızdan çıkarmalısınız.


Hepinizin bol bol kilo verip acilen Adriana Lima'ya dönmenizi dilerim, saygılar.

12 Mayıs 2010 Çarşamba

Diyet Kurabiyelerim




Efendim , malumunuz doğum sonrası 20 kg verdim ve hala vermeye devam ediyorum. Benim gibi tatlıya düşkün bir insanın 4 ayda bu başarısı, bu boyda bu zekası gerçekten takdire şayan. Şimdi, bu kadar yediğim halde nasıl kg verdiğimin sırlarından birini paylaşıyorum sizlerle.


Yukarıda fotosunu gördüğünüz kurabiyeler, beyaz unsuz, beyaz şekersiz yaptığım tatlıların sadece iki çeşidi. Kakaolu esmer şekerli kurabiye ve pekmezli kurabiye. Düşük glisemik indeks rejiminin ilkelerine uygun bir şekilde hazırladığım bu kurabiyeler, kesinlikle kilo aldırmıyor, beyaz şeker, un, katı yağ içermediği gibi tatlandırıcı gibi kimyasal maddeler de içermiyor. Her yiyenin parmaklarını da yemesi ve bir tepsi de bana yap demesi üzerine diyet kurabiyelerimi sizlere arz ediyorum sevgili bloggerlar.


Talepler için bir mail yeterli, aynı gün kargoya veririm efendim.


Sevgiler, saygılar.

10 Mayıs 2010 Pazartesi

Düğün of Dınının Dınısı







Ankara'dan döndük. Yol fena değildi, tosuncuk bazı anlarda isyan edip kendini araç koltuğundan aşağı atmak istedi. Kocam yol üzeri her köftecide durup bir şeyler yemek istedi. İlk anneler günümdü, pek fena geçmedi. Bebekle düğüne gitmekte ayrı bir maceraymış onu da yaşamış olduk.



Yol boyunca "Neden , neden bana böyle yapıyorsunuz?" ifadesiyle suratımıza bakan evladım, düğünde tanıdığı tanımadığı herkese gülücükler dağıtıp bir yavşak bebek formatına büründü. Hayır adını da Taylan koymadık ki. Neyse anladım ki bebek görünce öpmekten okşamaktan çekinmeyen bir grup insanda bizim düğüne gelmişti. Bebeğimi sevmeye çalışan insanlardan nasıl kaçıracağımı şaşırdım. evet kılın önde gideniyim.




Genel olarak insanlar beni zayıflamış buldu. Ya ne olacağıdı diye düşündüm. Son iki aydır her gün spora gidiyorum ve akşam yemeği yemiyorum. Zayıfladım tabii. 20 kg verdim. şaşırın hahahaha Zayıfladım hehehe...ve kayış koptu bu noktalarda bir yerlerde net hatırlamıyorum.




Buradan yol boyunca pek pislik yapmayan oğluma, arabayı hızlı kullanıcam diye 270 TL cik ceza yiyen kocama, bebeği gezdirerek benim rahat göbek atmama vesile olan Atila Enişte'ye, bebeğimin kakalı bezlerini memnuniyetle çöpe atan Hakiki Malatya Doğal Gıda Pazarı çalışanlarına, Oturduğumuz yerlerde bebeğin biberonu için sıcak su getiren tüm garsonlara ve bebeğin ve hatta tüm misafirleerin uyumasını sağlayacak şarkı seçimleri için Ankara Gölbaşı Mogan Düğün Salonu Assolisti hanımefendiye teşekkürlerimi sunuyorum. Sağolun varolun efendim.





7 Mayıs 2010 Cuma

Bu Bir Bunalım Yazısıdır

Yarın sabahtan yola çıkıyoruz. Ankara'ya birinin düğününe gidiyoruz. Bu düğün yüzünden en iyi arkadaşlarımdan birinin düğününe gidemiyorum. Demin konuştum kızla , mutluluklar diledim. Bilmiyorum onun umrunda mı ama ben çok üzülüyorum onu gelinliği ile göremeyeceğim için. Kısmet değilmiş. Yuh artık bu cümleyi de kurdum iyice annem oldum.
Bir de üstüne iki tabak fırın makarna , antep fıstıklı çukulat ve yarım kavanoz nutella yedim. İyice strese girdim yarın düğüne gidiyoruz, bana şişko diyip etrafımda elele çember şeklinde dönecek bir akrabalar sürüsüyle karşılaşacağım diye. İçimden her şeye küsmek geliyor. Bahanelerin kimseye işlememesi ne kötü, kadın olmak ne kötü, sosyal ilişkiler ağı ne kötü, insanın kendisini sevmemesi ne kötü.
Tüm hayatımı değiştirdim ve 30 kg aldım çocuk yapmak için. Sonra kadının teki gelip lohusa halimle ağzıma etti. Unutmak, önemsememek istiyorum. Kadınlık hormonlarım izin vermiyor. En azından anneler gününü farklı bir yerde geçirebilmek isterdim.
Başarısız hissediyorum. 6 ayda 20 kg verdiğim halde kendimi şişko hissediyorum. Aklı mantığı yerinde bir "birey" olduğumu zannettiğim halde, kendimi yüzeysel bir kadıncıktan başka hiçbir şey gibi hissedemiyorum. Yüzümde maskeler, maskeler...
Bu ben olmamalıyım.
Yüzleşmekten korkmamalıyım.
Bunu okuyan birileri varsa dua etsin şu lanet düğünü atlatayım.

6 Mayıs 2010 Perşembe

Tartı Yok Ama Bir İncelme Var

Sabah aerobik dersi vardı. Bilmem kaç haftadır gidiyorum bi halta yaramıyor mu acaba. Hayır gelen diğer kadınlara bakıyorum pek bir değişiklik yok hiçbirinde. Bu ne ya anlamadım. Hoş dün annem geldi bibuçuk aydır görmüodu beni aa kg vermişsin insana dönmşsün filan dedi ama. Hala nikah yüzüğüm parmağıma olmuyor ve hala eski kotlarımın düğmeleri kapanmıyor.
Tartıya çıkmaktan da korkuyorum zati. Elimden geleni yapıyorum en azından bu konuda içim rahat. Saat 17:00'den sonra bir şey yemiyorum ve spor yapıyorum. E daha da bir şey yapamam emziriyorum. Napsın bebeğim aç mı kalsın? O pastaları börekleri sırf onun için yiyom ben. Böyle de fedakar bir anneyim.
Neyse, tartı yok ama bi incelme var ona inanıyorum. O nedenle şöyle Temmuz'a kadar filan tartılmıyım diyorum. Ama Temmuz'a kadar tartılmayıp sonra da tartıda 1 kg bile veremediğimi görürsem ne olacak? He nolcak o zaman ?
Neyse sakinim. En iyisi tartılmıyım bana dar gelen bir pantalonuma girmeye çalışıyım her hafta.
Kadın olmak ne zor ya ofofofofofoff

5 Mayıs 2010 Çarşamba

Hıdırellez Night


Bugün Hıdırellez ya da Hıdrellez bilemiyorum neyse işte. Benim köklerimde şaman mı var atalarımdan biri kabile büyücüsümüymüş nedir bu akşamı çok seviyorum ben.

Bir kere Hıdırellez İzmir de akşamüstlerinden yanmaya başlayan ateşler demek. Tüm güzelyalı sahilinde dedemin balkonundan görülen onlarca ateş demek. Bizim evin arka sokaklarında çöp kovası yakıp üzerinden atlayan çocuklara karışan kardeşimi kovalamak demek. Ne biliyim bi sürü şey işte.

İstanbul'a geldiğimden beri şöyle doğru düzgün bir Hıdırellez görmedim, sokaklarda komşuların toplaşıp ateş yaktığı, çocukların üzerinden atladığı, ailelerin hep beraber sokaklarda olduğu. He , Ahırkapı Şenlikleri yapmışlar, ah İstanbul , seni pis çukur, para kazanmanın yolunu illa bulacaksın değil mi?

Neyse, boşverin ateşi mateşi. Bir kağıt parçası alın, üzerine çizin dileğinizi. Bir tane daha mı dileğiniz var, başka bir kağıda onu da çizin. Birden fazla dilek olmaz diye bir şey yok, Hızır Baba üşenmez okur hepsini merak etmeyin.

Sonra gömün bir gül ağacının dibine. Yok mu gül ağacı, başka bir ağaçta olur. Aman ağaç yok mu evde saksı da mı yok güzel kardeşim. Bul bir yolunu dik işte bir yere.

Yabancıların havalı Noel Babası varsa bizim de Hızır Babamız var değil mi, hem de gülmüyor yapmacık yapmacık. Dileğiniz olacak, olmayan da gelsin bana hesap sorsun, işte o derece iddialıyım ..

3 Mayıs 2010 Pazartesi

1000 TL'ye Neler Yapılır?


Evet gene dünyanın en saçma olaylarından biri benim başıma geldi. Anlatayım. Haftaya Ankara'ya dınının dınısının düğününe gidiyoruz. Düğünde giyeceğim kıyafeti, işte nasıl gidilecek nerde kalınacak, şu bu hepsini ayarladık da tosunum evladım ne giyecek onu bulamamıştık. Zira bizim bebeğimiz doğduğundan beri ful pijama şeklinde geziyor. E düğüne de ayıcıklı tulumlarla, zebralı pijamalarla götüremeyeceğimize göre oğlana bir düğün kıyafeti gerekiyor.

Neyse efenim, mothercare 'dir, chicco'dur, c&a 'dır bildiğim yerleri gezip şöyle düğünlük, tüm alaturkalığımla oğlumu süsleyebileceğim bir kıyafet bulamadım. Pazar sabahı kahvaltıya gelen arkadaşlara bunu anlatıyordum ki bana şey dediler, "B&G" ye baktın mı dediler. "Orada çok güzel takımlar var " dediler. "Palladium'da var bi baksana kesin bulursun " dediler.

Kahvaltıyı bitirip gitmelerine takiben kendimi Palladium'a attım. Koca insanı da beni takip etti. Bahsi geçen dükkanı bulduk. Aaa bi de ne göreyim, mini mini takımlar, denizci ceketler, keten kumaş pantalonlar, papyonlar hepiciği de benim 6 aylık tosunovskime göre. Mutluluk içinde zıpladım. Ama gene de her türk bağyanın yapacağı üzere biz bi dolaşıp gelelim dedim.

Bebeğe kıyafet buldum diye sevinçle gezdik, yemek yedik filan. Dönmeden önce B&G 'ye gidip takımı alalım dedik. Zaten bizim için ayırmışlar. Koca insanı hesabı öderken ben de biraz dolaşayım dedim.

Ne olduysa o anda oldu. İki dakika geçmeden rafların arasından kasada duran kocamın kızarmış suratını ve bana bakan pörtlemiş gözlerini gördüm. Merak içerisinde yanına seyirtince baktım bana bir şeyler anlatmaya çalışıyor. Dudaklarını büzüp tezgahtar kızlara duyurmadan cümlecikler kuruyor ama ne kızlar bir şey anlıyor ne ben. Mıkırdanan kocama bakıyoruz. Adamcağızın bir sıkıntısı var ama anlatamıyor derdini. Midesinde bir sorunu olduğunu düşünerek , çok yedi herhal dedim , döndüm dükkanı gezmeye devam ettim napiyim. Sonra dükkandan çıktık.

Dükkandan çıkar çıkmaz hayatımın şokesini oldum sayın seyirciler. Şokelendim hatta. Suratı kırmızı, gözü yaşlı kocam ded ki."Bi milyarmış."

" Ne bi milyarmış" dedim " bebeğin kıyafeti " dedi.

Sonra zaman biz iki zavallı için durdu. Alış veriş merkezinde insanlar yanımızdan geçiyor, hayat akmaya devam ediyordu, sadece biz donmuş kalmıştık. Konuşmak istedim ancak duygularımı anlatmaya gücüm yetmedi. Yaşaran gözlerimi kırpıştırarak sadece "Neden? " diye sorabildim dostlar. Hayat arkadaşım da buğulu sesiyle, " Sana anlatmaya çalıştım " dedi. " Ama anlamadın.."

Tüm takımın fiyatı zannettiğimiz 120 tl nin takımın sadece gömleğinin fiyatı olduğunu anladık. Ben dükkana geri dönüp gerçekleri olanca çıplaklığı ile anlatmak istedim. Ruh eşim ise kasadaki kıza olanca kaypaklığı ile gidip daha iyisini buldum, bundan vazgeçtim demeyi teklif etti. Onun planını daha sağlıklı buldum ve her kocasını seven kadının yapacağı üzere kendisini bu pis işte yalnız bıraktım. Ben de onu avm'nin başka katında turlayarak bekledim.

Neyse, Allahtan geri almışlar, 1000 TL'yi de geri yüklemişler. 1000 TL'ye 6 aylık bebeğe elbise mi olur güzel arkadaşlarım? Zaten oğlan ayda 2 cm uzuyor, sadece 1 kere giyebilecek. 1000 TL'yi bankaya faize yatırsam oğlan üniversiteye geldiğinde araba alacak parası olur be.

Haksız mıyım ya.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

Kısa Kısa

- Bir Cumartesi gününü çok iğrenç geçirdim. İnatçıyım ve küsünce kesinlikle ilk konuşan ben olmam.
- Artık tartılmıyorum ve daha hızlı kilo veriyorum Ya da bana öyle geliyor.
- Çarşamba akşamı Sevda Demirel'in doğum gününü kutlamak için Etiler Nispet'teydik ve orada ne halt ediyorduk gerçekten bilmiyorum. Benim hayatımda böyle sürrealist anlar oluyor, oluyor da bir şeye mi yarıyor?
- Kocam garsonlara ve valelere bahşiş vermeyen bir cimri ve bunu 5 sene sonra şimdi farkediyorum.
- Şu geçtiğimiz hafta ne kötü haberler vardı yahu di mi? Alt üst oldum , naifliğime kurban.
- Haftaya hafta sonu Ankara'da bir irade ve sabır sınavı veriyor olacağım.
- Hem zayıflamak istediğim hem de tatlı yemek istediğim için şişmanlatmayan tatlılar yapmaya karar verdim. Kepekli çikolatalı kurabiye yaptım herkes bayıldı. Buraya yazıcam en kısa zamanda.
- Yarın sabah kahvaltısına misafir var ve evde ekmek, peynir, yumurta yok. Bir sorun olmaz di mi?
Hay bin kunduz.

Dünyanın En Gıcık İnsanı

Sizin hayatta şu aralar sinirinizi kim bozuyor ? Var di mi öyle biri ?
Her yaptığına gıcık olunan, sanki hayattaki amacı sizi üzmekmiş gibi gelen, konuşmasına, hareketlerine ve de her şeyine sinir olduğunuz, kıl olduğunuz, kılçık olduğunuz o "biri"
The one.
Benim de var. Bu aralar midemi bulandırıyor, beni kendime gücendiriyor. Uzak duramazsın böylelerinden bir de, sen kaçtıkça kovalar çünkü. Görmeyeyim dersin gözüne batar. Konuşmayayım dersin tutamazsın. Artist artist artık beni üzemeyecek dersin , afedersin, ağzına eder.
Benim de var öyle biri . Kıl kılçık "the one".
Seni sana olan hoşgörümle boğmaya karar verdim . Burdan vicdan muhasebemdir, seni sevmemek kendimi sevmemek aslında. O nedenle dünyanın en kıl insanı, seni sevmeye karar verdim.
Sevmediğim bir şeyi zorla burnuna soka soka yenmesi gibi olsa da, kustursa da, böğürtse de, ve de ve de,
Seni artık sadece sevmeye karar verdim. Çünkü üzerime oturan elbise bu.