28 Ocak 2010 Perşembe

Kısa Kısa


- Oğlanı bakıcısıyla bırakıp arkadaşlara oturmaya gitmek uzun zamandır yaptığım en zor işti. İçimde şüpheler, felaket senaryoları vs.. ile kıvranırken ilacımın ne olduğunu biliyordum. Annemi aradım. Oğlanı bırakmaya korkuyorum ya bi şey olursa dedim. Ne yapsın senin çocuğunu kadın dedi. Bir de bırakmıyacaksan niye kadına para veriyorsun dedi. Titredim ve kendime geldim.

- Baileys bu kış günlerinde çok iyi gidiyor.

- Taşınma işi Cumartesi gerçekleşecek, öyle ya da böyle taşınıcaz biticek diye kendimi avutuyorum. 8 senedir oturduğum semtten gerçekten ayrıldığıma üzülüyorum. Neyse Maltepe ve Narcity, umarım size çabuk alışırım.

- BAileys hakkaten güzel içki.

- İyi ki doğdun Ayşe.

- Haftada yarım kilo vererek bu 15 kiloyu 30 haftada yani yedi buçuk ayda vereceğim gerçeği yüzüme bir tokat gibi çarptı.

- Neyse Baileys.

23 Ocak 2010 Cumartesi

Bakıcılı Hayat, Oh Ne Rahat...mı?

ŞİMDİLİK

Artılar ;

- Ütü, çamaşır, günlük temizlik, sofra kurma kaldırma, vs..gibi sevmediğim işlerin hepsini yapıyor. Mutfakta da yamaklık yapıyor, kesiyor, doğruyor, hazırlıyr.
- Bebeği seviyor, güldürüyor, kucağına alıp gezdirerek ona hayatının saltanatını yaşatıyor.
- Akşam bebek uyuyunca odasına çekiliyor, yanımızda oturuyor ne konuşacağız derdi yok.
- Daha önce 3 sene çalıştığı aileden sevgiyle bahsediyor, dedikodu yapmıyor. referansı da gayet iyi.
- Acil durumlarda telaş etmeme, panik olmama gerek yok, artık yalnız değilim.

Eksiler ;

- Daha birbirimizi hiç tanımıyoruz. Referansları çok çok iyi olsa da anne olmak paranoyak olmak demekmiş bunu anladım.
- Onun da bir ailesi var ve tek amacı memleketine dönene kadar para biriktirmek. Her an el sallayarak uzaklaşabilir yani.
- Bebeğime iyi bakacak mı, zaman geçmeden bunu da anlamam imkansız. Sonuçta bir yerde sanırım onun vicdanına kalmış oluyoruz.

Öff..
Neyse , herşey çok güzel olacak. Secret.

20 Ocak 2010 Çarşamba

Let İt Snow..Let İt Snow..


Kar yağarken evde yapılınca tadı daha fazla alınan şeyler;


- Kestane ve mısır patlatmak

- TV karşıında yorganıda üzerinize çekip sarışmak

- Sıcak şarap içmek

- Ev üretimi de olsa sucuk ekmek yemek

- Pencereden dışarıyı elde bir sıcak içecekle seyretmek

- Tarçınlı kurabiye pişirmek, o güzel kokunun evi sarması

- Bilumum kar - christmas şarkılarını çalmak

- Haberlerden yol - hava durumunu seyretmek

- Bol bol fotoğraf çekmek


Bugün de kar yağışı devam ediyor. Başka bir şey istesem olacakmış (mıymış acaba..)

18 Ocak 2010 Pazartesi

Çok Üzdüler Beniii


Bazen hakikatten insanların karşısındakini acıtmaktan aldıkları zevki anlayamıyorum. Sanırım herkes karşısındakini kendi gibi bildiği için oluyor böyle. Benim bir insanı incitmek en büyük korkumdur mesela, çünkü üzülen bir kalbi çok zor tamir edersiniz, hatta bazen geri dönülemez derecede kırarsınız karşınızdaki insanı. Böyle bir hata yapmaktan çok korkarım . Her insanın incinmeye müsait zayıf noktaları vardır, hepimizin kendiyle ilgili açık noktası vardır.

Ben genelde zayıf noktalarımı saklamaya çalışırım, itiraf ediyorum. Güçsüz olmak istemem, herşeye gülen neşeli pozitif bir insan olmaktan mutluyumdur genelde. Üzüntülü insan rolünü yakıştıramam kendime.

Ama işte bazen olmuyor demek ki, bazen zayıf noktalarınız dışarıdaki insanların görebileceği kadar açıkta duruyor. Bazen savunmasız ve güçsüz oluyorsunuz.

Doğumdan sonra kendime gelmeye çalıştığım bir süreçteyim. Doğuma tam 30 kg alarak girdim, 2 ayda 14 kg'i gitti. Yavaş yavaş, haftada yarım kilo- bir kilo veriyorum. Emzirdiğim için fazla zorlayamıyorum tabii. Bir de bebekle uğraştığım için saçım başım üstüm dökülüyor, ben de farkındayım bunun. Bu geçici bir süreç diye düşünmeye çalışıyor, neşemi motivasyonumu düşürmemeye gayret ediyorum.

Bir kadının hayatında en güçsüz savunmasız olduğu dönemmiş doğum sonrası , bunu anladım. Ve benim kocamın sevimli ablası bu dönemde sanırım beni en çok üzecek lafları söylemeyi başardı.

Haftasonu önce eski fotoğraflarıma bakarken, aa kız gencecikmiş ne kadar yıprandı yaşlandı dedi. Bu arada fotolar da 2 sene öncesinin. Bir de eve alınacak yardımcı kadın konusunda konuşurken eşime valla bu kadınlar seni bir güzel ayartır dedi. Yani şimdi böyle yazınca komik görünüyor farkındayım ama.. yani bi üzüldüm bi üzüldüm. Dalgasını geçemeyecek kadar üzüldüm hatta. Cevap veremediğim için içime oturdu bir tur daha üzüldüm.

Bir insan nasıl karşısındakini umursamadan böyle kırar valla anlamıyorum. Tek bildiğim böyle savunmasız, güçsüz, zayıf olduğum dönemde kalkıp da bana laf sokmakla uğraşan bu kadıncağızla arama biraz mesafe koysam iyi olacak.
Üff yazmak iyi geldi.

30 Yaş


30 oldum ve bir türlü yazamadım doğum günümde. Yanımda iki buçuk aylık bir bebiş olduğu için doğum günümde çılgın planlar yapamadım tabii ki. Unutmuş gibi yapan koca insanı öğlene doğru eve çikolatalı meyve sepetlerinden göndermiş onları yiyerek güne neşeli başladım. Sonra sevdiğim değer verdiğim bir sürü arkadaşım aradı, böyle günlerde arayanlarım olduğu için şükrettim içtenlikle. Sonra efendim bebekcağızım da 3 gündür kabızdı, doğum günümde kaka yaparak bana çok güzel bir hediye vermiş oldu :)

Akşamsa ne zamandır yemediğim çin yemeklerinden ziyafet çektim kendime. Bebekcik de erkenden uyudu sağolsun d.günüm olduğunu bilirmiş gibi. Güzel bir akşamdı kısacası.

Bir kaç gün önce, 15 ocak'ın ( tam da d.günüm oluyor) Oğlak burçları için önemli ve hayırlı değişimlere sebep olacak bir dönüm noktası olacağını okuduğumu söylemiştim . Bunu okuduğum astroloji sitesi www.astrologyzone.com'dan bahsetmiştim hatta.

Sonuç olarak, hayallerimdeki gibi bir eve taşınıyoruz ve çok iyi referansları olan bir yardımcı buldum, işe başlatıyoruz. Her şey başladığı kadar güzel gider mi bilmiyorum ama hayatımda ciddi değişimler olduğu ortada.

Bence şu siteye bir bakın, sanki burç yorumları tuttu gibi gibi

17 Ocak 2010 Pazar

Bakıcı Görüşmeleri

Yaklaşık 1,5 saat sonra evimize yarım saat arayla 4 bakıcı adayı gelecek. Hepsi faklı yaşlarda, hepsi farklı ülkelerden. İnternetten mülakatta neler sorulacağını iyice araştırdım, bakıcısı olan arkadaşlarımdan fikirler aldım. Gene de şu güzelim pazar gününü geçirmenin en iyi yolu değil bu görüşmeler. Bir de stres bastı yahu, sabahtan beri karnıma kramplar giriyor. Korkuyorum biraz, hep içimi rahatlatmak için söylediğim gibi , Allah'a emanet diyorum.
Yatılı bir yardımcı alma fikri zaten daha bebek gelmeden hayata geçirmemiz gereken bir fikirdi. Hep erteledim, hatta itiraf ediyorum, nasılsa evdeyim kendi başıma idare ederim dedim. Zaten oldum olası her şeyi halledince insana madalya takılacağını düşünen biraz aptal bir tarafım vardır. Yardım istemeyi beceremem.
Neyse , sonuç olarak olmuyormuş, ailenizden kimsenin yaşamadığı, apartmanda bir tandıkı komşunuzun bile olmadığı, eşinizin işyerinin 1,5 saatlik mesafede olduğu bu büyük şehirde, bir başına bir bebekle olmuyormuş işte. Yani, oluyor tabii ama , yalnızlık, korkular, tedirginlikler, bazen yorgunluk sabahtan akşama kendim bir lokma yemeyip bir de eve gelen koca için yemek hazırlamaya , evi toplu tutmaya çalışmak.. Belki daha kolay bir you olabilir diye düşünerek karar verdik yatılı bir yardımcı almaya.
Düşüncesi çok kolay gelmişti, bir yatılı bakıcı alırız hem ev işine yardım eder, hem bebeğin bakımına diyerek... Şimdiyse kadınların görüşmeye gelmesine 1,5 saatten de az zaman kala midemde kramplar, endişe dolu büzüşmüş bir suratla bekliyorum. Karşıma nası bir insan çıkacak, ya yanlış tercih yaparsam, ya kandırılırsam ? Ne olursa olsun, çocuğumu 1 saatliğine bile olsa onunla nasıl yalnız bırakıcam ?
Gerçekten Pazar gününü geçirmenin en iyi yolu değil.

14 Ocak 2010 Perşembe

Bebekli Markalar


Hayatıma bir bebek girmeden önce markaların hayatımdaki yeri Nine west'tir, Park bravo'dur, Mango, Zara, Mudo'dur filandır falandır sıralamasıyla giderdi. Şimdi ise alışverişten markadan anladığım bir sürü yeni şey var .Buyrun size bebeklilerin bildiği bebek markaları ;


- Mothercare = Sezondaki kıyafetleri başka mağazadakilerden pahalı olsa da kaliteli, indirim döneminde uygun fiyata da bir şeyler bulabileceğiniz, özellikle yatak takımları çok şık olan marka. Bir de alışveriş merkezlerinde çok var bunun şubesi.


-E- bebek = Bebek süpermarketi diyeyim. Bezden giysiye, anne ihtiyaçlarından çocuk oyuncaklarına ne arasanız var. Elemanları da ilgili, bir de kendi kart sistemleri ile bayağı indirim yapıyorlar. Herşeyi bir anda alıp çıkmak için çok ideal bir yer.


- Lansinoh = Emziren annelerin göğüslerinin çatlamaması için en yaygın kullanılan ve memnun olunan krem.


- Chicco = Oyuncaktan süt pompasına hatta şampuana kadar geniş bir bebek ürün yelpazesi olan marka. Ama herhangi bir ürünün en iyisi budur diye tavsiye edildiğini duymadım. Aaa pardon, göğüs pedlerini kullanıyorum memnunum :)

- Medela = Anladığım kadarıyla göğüs pompasında 1 numara. Valla değilse bile fiyatlarıyla ilk sıraya oturacağı kesin çünkü bayağı pahalı :)

- Nurse Harveys= İşte bir hayat kurtarıcı. Sevimli bebeğinizle eve geldikten sonra başlayan ve takribi 3 ay süren gaz sancılarına karşı işe yarayan tek bitkisel karışım!

-Avent = Pek çok ürün çeşidi bulunsa da en yaygın olarak yenidoğan emzikleri ve biberonlarında başarılı oldukları söylenir.

-Canbebe= Kullanıp atılabilir alt değiştirme örtüleriyle dahice bir buluşa imza atmışlar, mağazalarda aranılası!

- Nuk= Göğüs pedleri ve emzikleriyle tanınan markanın herhangi bir ürününü kullanmadım.

- Civil = Uygun fiyata bebek giyimi satan bir mağaza.

- Similac = Bebek mamaları arasında yenidoğanlara gaz yapmadığı için doktorlar tarafından tavsiye edilen marka.

- Fatoş emzik = Bakkal emziği diye de bilinen bu emzik türü rivayet o ki sadece eski bakkallarda bulunuyor ve emzik almayan bebecikler bile bu emzikle emmeye alışıyorlarmış. Valla ben söyleyenlerin yalancısıyım.

- Arçelik = Biberon sterilizatörü ve ısıtıcısıları uygun fiyatla satılıyor.


Valla daha var bissürüüü marka ama aklıma gelenler bunlar. Bebek olunca bir süre paracıklar bu markaların sahiplerini güldürüyormuş onu öğrendim .

13 Ocak 2010 Çarşamba

Sayıklayan Kadın


- Bu bebeğe hiç bir giysisi olmuyo artık . Yeni bebek yapacaklar o etiketlerinde 0-3 ay yazanlardan almayın kuzum. Daha birer kere giyilmemiş bebek kıyafetleerinden oluşan bir dolap var elimde. Hayır zayıflayınca giyer desem o da olmaz ki:)

-Akşama kalamar yemek istiyorum. Biri bana tavada sarımsaklı kalamar yapsın, onu çok seveceğim.

- Haftasonu göreceğim insanlar, ya yeter kilo almışsın diyip durmayın, doğum yapalı 2 ay oldu ve 14 kg verdim. yavaş yavaş gidio işte, daha napıyım ?

- Kocalar eve erken gelsin kampanyasında desteklerinizi bekliyorum efendim.

-Sonuçta o bir bebek ama bu kadar yüksek sesle gaz çıkarması bazen beni gerçekten korkutuyor.

- Rica etsem Ayşe Özyılmazel umurumda olan bir konuda yazabilir mi? Yazamaz mı? Umurunda mı değilmiş? E peki madem.

- Ho'oponopono galiba işe yarıyorsun garip şey. Okuyun, uygulayın, işe yararsa bi zahmet bana da haber verin.


12 Ocak 2010 Salı

En Kolay Kek Pasta Nasıl Yapılır?




Valla ne Dr. Mehmet Öz'ü tanırım, ne de Haluk Saçaklı'yı. Hayatımı kurtaran tek bir doktor varsa, o da Dr. Oetker arkadaşlar o kadar. Sayesinde yıllarca marifetli göründüm, evkadınlarının arasında öğrenci halimle bile ne marifetliymiş dedirttim. Çok güzel kek - pasta yaptığımı düşünen herkese buradan itiraf etmek isterim, onları ben dğil Dr. Oetker amca yapmış ben sadece karıştırıp fırına atıyordum.


Biraz reklam gibi oldu ama , kendinize, ailenize ne biliyim isteyerek ya da zorunluluktan tatlı bir şeyler yapmanız gerekiyorsa, şu ürünlerini öneririm ;


Dört Mevsim = Bu kutudaki karışımdan fındıklı çikolata parçacıklı meyveli kek oluyor. İçine yağ, süt ve yumurtasını karıştırıp, fırına koymadan üzerine artistik bir şekilde meyva dilimleri diziyorsunuz. Fırından mis gibi bir meyvalı kek çıkıyor, ben elma dilimleriyle yapıyorum bunu genelde. Abartmıyorum, şimdiye kadar 50 kere yapmışımdır, hepsinde yiyenler çok güzel olmuş nasıl yaptın diye sorar.


Kokoş Kek = Ortasında hindistan cevizli dolgulu çikolatalı bir kek olan kokoş, çayın yanında verilen kuru keklere iyi bir alternatif. Bunu da beğenmeyenini görmedim sadece yumurtaların sarılarıyla beyazlarını ayırma olayı var, o da olsun artık o kadar.


Köstebek Pasta = Yapması kolay muzlu bir pasta. Kreması filan da içinden çıkıyor. Ek malzeme olarak yumurta yağ filan dışında muz da var. Köstebek denmesinin sebebi sanırım kekin içini oyup muz ve krema yerleştirip, oyduğunuz kırıntıları kremanın üzerine serpiştirmeniz.


Çikolata şelalesi = İşte bu bildiğimiz mucize. Restorantlarda yerken "Nasıl yapılıyo bu yaa" diye düşünüp durduğum çikolatalı sufleyi, bunun sayesinde hava ata ata yemeklerden sonra tatlı olarak sunabiliyorum. Pişirmesi de çok kolay ve kısa . Tek kusuru içinden 4 porsiyon çıkıyor, kime yeter sorarım ?


Süpriz yapmak istediğiniz, ya da ne kadar marifetli olduğunuzu ispatlamak istediğiniz birileri varsa, veya sadece canınız şöyle güzelce hamurişine doymak istiyorsa, bunların hepsini dehşetle tavsiye ediyorum . Benim yüzümü hiç kara çıkarmadılar :)


Mona Lisa Smile


Şu an gene Digiturk'te gösterilen bu filmin hakkında bir kaç satır yazmaya değer olduğuna karar verdim. 2003 yapımı bu filmi seyredenleriniz vardır eminim. Kadınlar hakkında hem eğlenceli hem romantik bir senaryoyla çekilen film, göz kamaştırıcı oyuncu kadrosu dışında çoğu yönüyle eleştirilmiştir. Özellikle işlediği konuların sıradan ve alışılagelmiş olduğu söylenir.


Bense özellikle konusuna, bir de en çok adına bayılıyorum bu filmin. Yüzbinlerce başka filmde ve kitapta söz edilmiş olması , gerçekleri değiştirmiyor. Bu filmdeki gibi hala kadınların yeri "ev" ile "iş" arasında kısır dönüyor. Bir adamın hem baba olup hem çalışması marifet sayılmazken bir anne bunu yapınca , biraz anneliğinden, biraz çalışan kadın tarafından vazgeçmiş oluyor otomatikman. Bir de güzellik , zerafet, kadınlık mevzusu var. Kadının susması her toplumda ayrı şekillerde destek görürken, " karı gibi konuşuyor" lafı erkekler tarafından hakaret olarak algılanıyor.
Daha küçük yaşlarda en güzel hayatın zengin bir koca ile gelebileceğini öğreniyoruz, ve evlenmeyen komşu ablalara garip garip bakmayı. Kadın kadının kurdu oluyor böyle böyle işte, bir kadını en sizvri diliyle gene başka bir kadın yargılıyor.
Erkekler mi? Onlar sadece izleyici, sahnenin içine girmeyi bile istemiyorlar çoğu zaman.
"Mona Lisa'nın Gülümsemesi" her kadının suratına bu yüzden arada bir yerleşiyor işte. Suskun, sessiz, gülümsemeden başka her şeye benzeyen..


Mona Lisa Smile güzel bir film, denk gelirse tekrar izleyin, tavsiye ederim.

11 Ocak 2010 Pazartesi

Defolun !


Kötü düşünenler, olumsuz düşünenler, hep kaybediyorum diyenler, sen de kaybedersin diyenler, korkutanlar, korkudan beslenenler, kötü senaryo yazıcıları, cesaret kırıcıları, iki kuruş aklıyla akıl verenler, zavallıyım diye ağlayanlar, ağlaya ağlaya bitiremeyenler, neden olmayacağını saatlerce anlatanlar, mutsuzluktan zevk alanlar, öğrenilmiş çaresizlik müritleri , baştan kaybedenler, mücadeleyi sevmeyenler, zorlukların karşısında sabun gibi eriyenler ve sayamadığım daha kimbilir kardeşleri...


Defolun gidin hayatımdan , sizi barındırmayacağım !

Off Çok İşim Var


Bu aralar her şey çok karışık.


Kuaföre gitmem fön çektirip manikür yaptırmam lazım. Şu çekmeköy'deki evi alıp almayacağımıza karar vermemiz lazım. Alacaksak taşınmak için hazırlıklara başlamak lazım. bebeğin üzerine hiç bir şey olmuyor danacasına büyüdü, ona yeni giysiler almam lazım. Kendime de bir kaç şey almam lazım. Ajanslardan biriyle randevu ayarlayıp yardımcı seçmemiz lazım, kadının yatılı mı gündüzlü mü olacağına karar vermemiz lazım. Bu bağlamda eve kamera almam lazım.

Sonracııma bir ara İzmir'e gidip gelmem lazım. Bebik ziyaretine arkadaşımın evine gitmemiz lazım. Aylardır aramadığım ve sıranın bende olduğu arkadaşlarımı aramam lazım. Banka kartımın yenisini bankadan istemem lazım.

Daha aklıma gelmeyen neler yapmam lazım kimbilir.

Sanırım önce iyi bir plan yapmam lazım

10 Ocak 2010 Pazar

Gelecğini Merak Edenlere


Hepimiz çılgınca geleceğimizi merak ediyoruz değil mi? Ne olacak, ne getirecek , beni bekleyen nasıl bir gelecek ? Hatta yaşamayı geleceğe ertelemeye kadar yanılıyoruz bazen, "şimdi"den vazgeçip gelecek güzel günlerin hayaliyle yaşıyoruz. Bu yoldaki en büyük yardımcılarımız da fallar, burçlar, dibinde telve kalmış kahveler ve bir masaya dağılmış tarot kartları. Bunların cazibesine hayatının bir döneminde de olsa kapılmamış bir kadın düşünemiyorum.


Benim şahsi fikrim bir klasikten yana bu konuda ; fala inanma , falsız da kalma. Buradan yola çıkıp size yorumları oldukça doğru çıkan bir siteyi önermek istiyorum. Susan Miller'ın yazdığı http://www.astrologyzone.com/

Sitede her ay için burçlara özel uzun uzun yorumlar var. Kadının anlatış şekli de hayli bilimselimsi. Mesela diyor ki bu ay şu şu tarihlerde bilmemne gezegeni seni sinirli yapacak sevgilinle kavga etme, efendim şu tarihte falanfilan açısı sana para getirecek, zam isteyeceksen o gün iste.

Neyse, ben siteyi bayağı eğlenceli buldum. Site ingilizce ama ingilizceniz yoksa google translate ya da yardımsever bir ingilizin çevirmenliğiyle okuyabilirsiniz sanırım. Özellikle burçları uzun uzun yorumladıktan sonra sonlara eklediği özet kısımları hoşuma gitti.

He, üşeniyorsanız , hep beraber ayın 15'ini bekleyelim, aynı zamanda doğumgünüm olan bugünde, Susan'cığımın dediğine göre biz Oğlaklar için çok önemli dönüm noktaları olacakmış. Doğru çıkarsa sizden saklayacak değilim :)

9 Ocak 2010 Cumartesi

Bunları Çok Özledim


Bu aralar fazla dışarı çıkamıyorum. Dışarı kavramım, bebekle beraber ev ziyaretlerine ve ev bakmaya gitmekle sınırlı. E zaten hamileliğimin son dönemlerinde dombililikten adım atamıyordum. Sonuç olarak, bayağıdır gözümde tüten , hasret kaldığım yerler ve yapmak istediklerim var İstanbul'da. Aşağıda listesini sunuyorum bunların efendim, buralara giderseniz benim yerime de temiz havayı çekin içinize. Şu düzenimi bi oturtayım hepsini teker teker tavaf edicem valla buraların :)


1- Boğaza nazır bir kahvaltı , mümkünse Yeniköy'de, ya da Sarıyer'de

2- Beyoğlu'na gitmek, pasajlardan çılgınca alışveriş yapmak, Cihangir'in üstünden boğazı gören bir terasta bir bira içip eve dönmek.

3- Beşiktaş'ta gene pasajlardan çılgınca alışveriş yapmak ve dönmeden Biraver 'de bira içip kızartma tabağı yemek.

4- Cadde'de boş boş turlamak, mağazalara girip çıkmak, dönmeden sakin bir pastanede oturup bir çay içmek.

5- Ortaköy'e bir haftaiçi akşamı gitmek, sakin sokaklarında dolaşmak, bir kumpir yemek.

6- İstinyepark'ta sinemaya gitmek, sinema katından donmuş yoğurt almak.

7- Nişantaşı'nda vitrinlere bakmak, camiye doğru bir yerlerde oturup bir kahve içmek.


Siz de rahat rahat dışarı çıkıp kafanıza eseni yapabiliyorsanız, şükredin bir zahmet!

8 Ocak 2010 Cuma

Ho'oponopono Yöntemi


Son günlerde tesadüf eseri birkaç arkadaşımdan birden duyduğum bir yöntem Ho'oponopono. Tabi eğer tesadüf diye bir şeye inanıyorsanız :)


Bu inanışa göre, her insan kendi evreninden sorumlu, onun dünyasını etkileyebilen tek güç kendisi ve diğerleri sadece birer figüran. Tüm kontrolün , dünyadaki savaşların ve açlığın dahi kontrolünün sizin elinizde olduğunu savunan çılgın bir görüş bu.


Hawai dilinden gelen Ho'oponopono yöntemine göre , kendimizi iyileştirerek çevremizde kötü giden her şeyi düzeltebiliriz. Basitçe bu iyileştirme işlemi için de, kendimize sürekli aşağıdaki cümleleri söylemeliymişiz;


Seni seviyorum ,

Teşekkür ederim ,

Beni affet,

Özür dilerim.


Bana ilginç gelen Ho'oponopono ile ilgili ansiklopedik bilgiye şuradan ;


Bu yöntemi uygulayarak yaşadıkları deneyimleri paylaşan insanları da buradan okuyabilirsiniz ;



30'unu Geçen Kadın Artık Bir Teyze Midir ?


30'uma girmeme sayılı günler kalmışken, 30 yaşını geçmiş kadının güzel olmayacağını düşünen tüm saftiriklere aşağıdaki listeyi sunuyorum efendim. Bu kadınlar mı güzel değil çekici değil. Hain düşmanlar alın size bomba ;


cameron diaz( 37 yaşında)ali larter( 33 yaşında )eva mendes ( 35 yaşında) eva longoria parker ( 34 yaşında)angelina jolie ( 34 yaşında) katherine heigl ( 31 yaşında)carmen electra ( 37 yaşında )rebecca romijn ( 37 yaşında )roselyn sanchez ( 37 yaşında)jennifer garner ( 37 yaşında )jaime king ( 30 yaşında)shakira ( 32 yaşında )charlize theron( 34 yaşında )evangeline lilly( 30 yaşında )gwen stefani( 40 yaşında )gwyneth paltrow( 37 yaşında )melissa theuriau ( 31 yaşında )heidi klum ( 36 yaşında )jenna jameson( 35 yaşında ) laetitia casta ( 31 yaşında ) penelope cruz ( 35 yaşında )banu güven ( 40 yaşında )nurgül yeşilçay ( 33 yaşında)özgü namal ( 31 yaşında )nil karaibrahimgil( 33 yaşında)burcu esmersoy ( 33 yaşında )ayşe hatun önal( 31 yaşında )deniz akkaya ( 32 yaşında )çağla şıkel ( 30 yaşında )arzum onan( 36 yaşında )


Noolduuuu?
30'umda daha bir güzel daha bir fıstık olacağım o kadar !


7 Ocak 2010 Perşembe

Küçük Bir Ricam Var


Evet biliyorum burası yağmurlu sabahları sevenler kulübü. Ben ve yağmurlu sabahları seven bi sürü insan ( biliyorum oradasınız :) yağmur sesiyle uyuyup uyanmaya, pencereye yağmurun vurmasına, dışarıda yağmur yağarken evde oturup battaniye - sıcak içecek- film üçlüsüne takılmaya bayılıyoruz. Ama şimdi ben başka bir şey isteyeceğim. Küçük bir ricam var.


Artık kar yağsın yahu! Evet ben de dışarıda kalan, evini ısıtamayan binlerce insan olduğunu biliyorum. Ama napiim eskiden beri hayatın acı gerçeklerinden kaçıp hayal dünyasına sığınan bir delüyüm ben . Bir geceliğine, hatta soğuk havayı ve mikropları kırarak ( öyle der ya büyükler hep) , şöyle insanı doyurana, hatta ertesi sabah insanların işini okulunu tatil edene kadar kar yağsın istiyorum artık. Öğlene kadar erisin isterse, ama koca kış da karsız geçmesin yahu.


Kar yağdığında bütün dünya dilsiz - sessiz oluyor ya. O sessizlikte tek başıma sokağa çıkacağım. Mümkünse hava da kararmış olsun. Kar taneleri yavaş yavaş süzülsün şöyle. Azıcık bile rüzgar esmesin. Karların altında dolaşayım ve sonra eve döneyim. Karlar süzülürken ağır çekimde, dönecek bir evim olduğu için şükredeyim. Cenneti ucundan öyle görünsün


Ne biçim kadınım ben di mi , kafayı hava durumuna takmış...

Deniz Mahsüllü Makarna


Biraz değişik ama gene de kolay yapılan bir şey yemek isterseniz ;


Marketten bir kutu donmuş karides ve bir kutu donmuş kalamar alıyoruz. Bu donmuş arkadaşları sıcak su dolu bir kaba boşaltıyoruz. Bu arada su kaynatıp bir paket makarna haşlıyoruz. Makarnaların deniz kabuğu şekillisi çok hoş duruyor bu karışımda. Makarnayı süzgeçe alıp tencereye bir kutu hazır kremayı ve sıcak suda iyice çözünmüş olan kalamar ve karidesleri atıyoruz. Biraz kremada pişerken tuzunu, ne biliyim keyfinize göre baharatını ( ben nane attım) , evde varsa maydanozunu fln katgıyoruz. Ve en sonunda makarnayı da ekleyip bir güzel karıştırıyoruz .

Tataaa... hem havalı hem tadı güzel bir makarna oluyor.

Bu arada dün akşam yaptığım bu makarnaya kaşar eklemediğim için pişmanım, bir dahaki sefere mutlaka kaşar da ekleyeceğim.

Afiyet olsun

6 Ocak 2010 Çarşamba

İyi Geliyor


Hayatımın bu döneminde basit şeylerden dünyanın en büyük hazlarını alıyorum. Sanırım bu kadar koşuşturmacanın ve sorumluluğun arasında insan kendine iyi gelen şeylerin değerini biliyor. İşte son zamanlarda bana en iyi gelen şeyler ;


- Kafeinsiz nescafe

- Dan Brown'n son kitabı Kayıp Sembol

- Pencerenin kenarında duran ve ışıkları yanıp sönen yılbaşı ağacı

- Topuklu ayakkabı giymek ( şükür kavuşturana ! )

- Erişte( mümkünse beyaz peynirli)

- Dondurulmuş karides ve kalamar

- Cuma akşamları

- Çorba yapıp içmek

- Araba kullanmak

- İzmirle telefonda konuşmak

- Bebeğin gaz çıkarması

Bunların hepsini kapsayan küme olarak da, iki erkeğimin de yanımda olması.

Bence siz de kendi listenizi yapın, insan bazen listelemeden ne kadar çok şeyin ona iyi geldiğini, mutluluk verdiğini gözden kaçırabiliyor.

4 Ocak 2010 Pazartesi

Yeni Yılın İlk Günü


Yılbaşında aylardan sonra ilk kez içtiğim iki kadeh şarap beni çam ağacından aşağıya düşmüş bir hale getirdi. Zaten normalde de alkole dayanıksızımdır, ama bu uzun aradan sonra içince iyice şapşala döndüm. Bebek erken uyuduğu için yeni yıla biz iki sefil yılbaşı ağacımızın ışıklarıyla aydınlanmaya çalışan karanlık salonda şarap içerek girdik. Bir an şöyle etrafıma baktım , hayal ettiğim çoğu şeye sahip olduğumu düşündüm ve şükrettim. Yılbaşı şükretmek için güzel bir fırsat.

2010'un ilk sabahı, bence doktoru tarafından haince 1 Ocak sabahı sezaryen olmaya ikna edilen kankamın doğumu için Acıbadem Maslak Hastanesi 'ne gittim. Yeni yıl'a egzantrik bir başlangıç oldu. Doğum stresi içindeki Ailenin yanında hazır bulundum, anneyi rahatlattım, aile büyüklerine şımarıkça kendi bebeğimin fotosunu göstererek dikkatlerini dağıttım, bahşiş zarflarını dağıttım, bol bol foto çektim ve bebeğin yanında bol bol poz verdim. Sonuç olarak, dünya nüfusuna pembe yanaklı bir kız bebek daha katılmış oldu.

Küçük kankalık grubumuzun 10 yıllık diğer üyesi Ayşe, çalıştığı için saat 4'e doğru gelebildi hastaneye. O gelince nöbeti devredip eve , erkeklerime dönme zamanının geldiğine karar verdim.

Evde beni babasının beslemeye üşendiği bayık bir bebek ve çamaşır- bulaşık makinalarını boşaltmadan, sabah söylediğimiz poğaçaları yiyerek 6 saat geçirmiş bir koca karşıladı. Aile olmak eskiden ne kadar korkutucuysa, şimdi bir o kadar güzel diye düşündüm.

Her şey zamanı gelince güzel hatta.